21 Aralık 2016 Çarşamba

#enuzungece

En uzun gece... 21 Aralık.
Ne tuhaf bir gün Sherlock.
Oralarda neler oluyor hiç bir fikrim yok.
Tatsız, kokusuz, renksiz ve sessiz bir gece.
Annemle babam evde olmadığı için sanırım.
Ya da sen bana tam 1 haftadır yazmadığın için de olabilir.
Ama gecenin en uzun olduğu günü seviyorum.
Saat O3:12 am...
Manidar !!!
Çay içip, benimo bisküvi yiyorum.
(Evet, Benim O!)
Ve boş boş televizyona bakıyorum.
'Çikolata' diye bir film var.
Sanırım hayatın anlamını buldum.
O kadar da boş boş bakmıyormuşum
Saat O3:3O am oldu.
Film bitmek üzere.
Ve bir kez daha ikna oldum ki,
Çikolata harika bi'şey.
Tam bu noktada biraz duralım.
Gidip odamı ısıtmalıyım.
3 sayısını çok severim ve dışarısı çok soğuk
O yüzden üşüyebilirsiniz !
Yalnızsanız, mızıldanmak ve özlemek zaten serbest.
Çünkü #enuzungece
Ve film bitti..



19 Aralık 2016 Pazartesi

Sorguluyorsam.. Teşekkürler Hayat !

Zaman zaman insanları ve hayatımızda ki değerlerini sorgularız. Bunu hepimiz yaparız.
En çokta yara aldığımız, canımız yandığı zamanlarda yaparız.
Bense tam tersi, insan ilişkilerimle ilgili ya çok harika gelişmeler olduğunda ya da hiç bir kıpırdama olmadığı zamanlarda yaparım bu sorgulamayı.
(Spontane ve durağan her şey, her zaman sinirimi bozmuştur ve extra dikkat etme eğilimi oluşturur)

Ve hayatım boyunca hem çok şanslı bir kadın olduğumu hem de kötü bir karmaya sahip olduğumu düşünüp durdum. (İkisi birden nasıl oluyor demeyin. Eğer olayın içinde ben varsam, her an en olmaz dediğiniz şeyler bile olabilir.)
Fakat artık biliyorum ki,
Hayat iyi ve kötü şanstan ibaret değildir.
Hayat, sana verilenlerle ne yaptığınla ilgilidir.
Eğer elindeki kartları doğru oynarsan her şey yolunda gider.
Tabi bütün çabalarımıza rağmen yine bazı yaralar alırız.
Buna şükredin !
Çünkü hayat bazı insanları karşımıza bizimle yola devam etsin diye çıkarmaz.
Aslında eksik bulduğumuz bir yanımızı, belkide hiç hissetmediğimiz bir tarafımızı keşfetmemiz için karşımıza çıkarır.
O insanlara yolda kaldıkları zaman, bunun için kızmayın, aksine teşekkür edin.
Ve yine bazı insanları da bizimle devam etsin diye çıkarır karşımıza..
İşte o insanlar elinizi tuttuktan sonra, avuç içlerinizi koklayacak kadar da acemi olun.
Sonra teşekkür edin.
O sorgulamaları yaptığınız anlardan birindeyseniz eğer;
Unutmayın ! Sizi izleyen, dinleyen, gözeten ve kutsayan bir güç var.
...

Ben Rabbimin beni sevdiğini, beni sevdirdiği ve bana sevdirdiği insanlardan bildim.
(artı beni sevdirmediği ve bana sevdirmediği insanlardan da...)
...

Sorguluyorsam,
Teşekkürler Hayat !

8 Mart 2016 Salı

"İyi ki KADINIM!!" - Çıtama Kuvvet :)

Size bu 8 Mart'ta acı ama son derece gerçek bir hikaye anlatmaya karar verdim.
Neden her iki lafımdan birinde "İYİ Kİ KADINIM" diyorum? onu biraz açayım dedim...
Haydi başlayalım o zaman;

"Eskiden bu ülkede kadın olmak daha kolaydı.
Çünkü kadınlar sadece evde oturur, yemeğini yapar, cocuklarına bakarlardı.
Kadın çalışıyorsa bir de evliyse acınırdı eskiden, eşi eve ekmek getiremiyor da ondan çalışıyor denirdi.
Zaten kadın bekarken çalışıyor idiyse bile evlenince evinin kadını çocuklarının anası olurdu.

Bir zaman sonra kadın sadece evde olmak istemedi, önüne bir çıta koydu.
Önce universite okumaya, sonra calışmaya başladı.
Kadın bundan keyif alıyordu.
Çalışıyor, kendi kazandığını gönlünün istediği gibi harcıyor, geziyor eğleniyordu.
YAŞASIN ÖZGÜRLÜK! ( MÜ? )

Çalışan kadın artık, daha çok calışıyor ve yüksekliyordu.
Birçok şirkette önce orta kademe, sonra üst kademelerde yönetici kadın olmaya başladı.
Ama tabi ki bu, okumuş ve mevki sahibi olmuş kadına yetmedi.
Gözünü bir başka çıtaya dikti.

Artık hem evinde, hem de işinde başarılı bir kadın olmalıydı.
Etrafında, kadın ruhundan anlayan kendisi gibi başarılı, hem zarif hem güçlü adaylara bakındı.
Bulan buldu, bulamayan da bir şekilde mantığına ya da gönlüne uyduğunu düşündüğü bir seçim yapıp, evleniverdi.
Artık evlenen, başarılı kadın gündüzleri toplantıdan toplantıya koştururken artık akşam ne yenmeli, marketten neler alınacak, iş çıkışı git al, eve gel, akşam yemegini hazırla, eşinin gömlekleri, pantalonları temiz mi, ütülü mü? Yıka, as, topla, ütüle, kaldır.... bla bla bla.. türünden şeyleri de yapıyordu.
Ama çalışan ve evli kadın artık daha mutluydu. Yatağı sıcaktı.
Saatlerce hiç durmadan ev ile iş arasında çift vardiya koşturmak ona vız geliyordu. Ne de olsa elini tutacak ona destek olacak bir el vardı.
( PEKİ HİÇ ACIMADAN KALKAN ELLER? )

Bu arada zaman da ilerliyordu. Hem evli hem çalışan bu başarılı kadın
"bebek de yaparim kariyer de " diye bağırmaya başladı...
Tabi aynı zamanda kadın, hem hamile hem de güzel olmak istiyordu. Çünkü evde ki huzuru kaybolsun eşini kaybetsin istemezdi.
( KADIN KADININ KURDU MU OLMUŞTU? )

.. Sonunda mutlu gun gelip çattı. Artık çalışan ve evli kadın, bir de çocuklu olmuştu.
Artık ANNEYDİ. 3-4 aylık izinden sonra öldürücü diyetlerle zayıflayarak incecik bir şekilde işbaşı yapmıştı.
Ve KADIN; Başarılı bir yönetici, iyi bir eş ve anne olarak 24 saat çalışıyordu.
Çocuk büyüdükçe, sırf çocuğuyla daha fazla vakit geçirebilmek için tatil günlerini de çocuğuna ayırmaya başlamıştı.
( SADECE KENDİSİ İÇİN NE YAPIYORDU? )

Ama tabi evli mutlu çocuklu kadına bu da yetmedi hem çalışıyor, hem iyi bir eş olmaya gayret ediyor ve hem de annelik yapıyordu da, dünyanın geri kalanı için ne yapıyordu yahu?
Doğası gereği hayvanlara, doğaya, yardıma muhtaç çocuklara, kadınlara duyarlıydı.
Onlar için de bir şeyler yapmalıydı. Derneklere, sivil toplum kuruluşlarına üye oldu, yeri geldi öncülük yaptı.

Yetmedi, tüm bu zamanlar içinde KADIN yeri geldi kendini unuttu, yakıldı, yıkıldı, dövüldü, ezildi, kullanıldı, aldatıldı, aşağılandı ama hiç durmadı hep çıtasını yukarıya taşıdı..

Peki acaba KADIN bu süreçlerden geçerken ERKEK mi ne yaptı?.
Bu süreç içerisinde erkek çıtasını hiç yükseltmedi. ( Hep tv izliyor, bira içiyor ve maça gidiyordu...)
Ayrıca çıtasını alçaltan bir sürü erkek ise bu kadınların önünü kesmek için, bulunduğu her yerde
fiziksel, psikolojik, ekonomik, sosyal vb. şiddete başvurdu.

Sonuç olarak; Tarih boyunca, erkekler kadınların hiç gelişmemelerini beklerken, kadınlar erkeklerin bir gün gelişmelerini bekledi durdu...
Ama kadınlar sürekli değişir ve gelişirken, erkekler hiç değişmedi ve gelişmedi....."

Hikaye de aslında burda sona ermedi.. (çıtayı unutmayalım :D )
Kutlu Olsun 8 MART
Kutlu Olsun EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ!

22 Şubat 2016 Pazartesi

Ey İNANÇLI İNSANLAR! Hepimiz ŞOKTA değil miyiz?


Kocaman bir soru için küçücük iki kelime "NASIL? - NE OLDU?"
NE OLDU da bu kadar sevgisiz, bu kadar kör, bu kadar kötü oldu  bazılarımız?
Kalbinizi ne kararttı, gözünüzü ne köreltti ya da aklınızı ne çeldi?
Peki bazılarımız NASIL anestezi altında ki hastalar gibi uyuştuk ta tepkisiz, duygusuz, fikirsiz hale geldik?
Yanıtı ne peki? Hangi cevap bu soruları gerçekten yanıtlayabilir?
Akıllarda ki sis perdesini aralayabilir? Kalplerde ki dayanılmaz açlığı doyurabilir?
YOK! YOK! YOK!

"... şöyle oldu da bu yüzden onca insanı öldürmüştü". "... bu oldu da aslında bundan dolayı bu kadına tecavüz etti" "... şundan şundan bu çocuğa işkence yapıyordu"  "... bunun için orada ki madenleri çıkarıyorlar" "... ama böyle oldu da ondan o köpeği ya da kediyi zehirlemişlerdi"

Hangi makul cevap yukarıda ki noktalama işaretinden sonra yapılan eylemi haklı çıkarabilir?
Beni hiç bir cevap yeterince tatmin etmiyor artık. Sizleri ediyor mu?
Sizlere de, korkular, kaygılar ve bir takım küçük hesaplar artık vicdanların önüne geçmiş, kavgalar bile hakkı bulmak için değil de haklı olmak için yapılıyor gibi gelmiyor mu?
Hadi hakkı adaleti geçtim de ben artık ne hissedeceğimi, kendi hayatıma bütün bu olanları düşünmeden ve duygusal olarak yansıtmadan nasıl devam edeceğimi kestiremiyorum.
Hangi birine öncelikli tepki vereceğimi, hangisi için daha çok üzüleceğimi, hangisi ile empati kurabileceğimi de cidden şaşırmış durumdayım.
Sizler de böyle hissetmiyor musunuz? ŞAŞKIN durumda değil misiniz?
Eminim benim gibi milyonlarca insan ARTVİN' de şehir merkezinin tepesinde açılmak istenen bakır madenine karşı Artvinlilerin kahramanca gerçekleştirdiği direnişe destek veriyordur. Aynı zaman da KAYSERİ' de 18 yaşındaki Cansel isimli genç bir kızın okulda matematik öğretmeni tarfından tecavüze uğraması ve sonunda intahar etmesine karşı ayaklanmış durumdadır. Belki aynı anda ANKARA' da ki terör eylemlerinden dolayı ölen insanlar için yas tutuyorlardır. Bununla birlikte bulundukları şehirde her gün öldürülen ve haberi bile duyulmayan sokak hayvanları için acı çekiyorlardır....
Bunlar gibi bir sürü örnek var duyulan ya da duyulmayan, üstünden zaman geçmiş lakin etkileri hala süren bir sürü acı verici olay yaşanıyor etrafımızda.. Bazıları çok yakınlarımızda oluyor bazılarına dışarıdan bakıyoruz ve tıpkı benim gibi aşırı duyarlı bir çok kişi yakın derecelerde bunun etkilerini yaşıyor/yaşıyoruz.
Bu yazıyı yazarken de tıpkı benim gibi olan fakat neden kendini sanki bir boşlukta hissettiğini kendisine bile açıklayamayan "üstümde bir ağırlık var ama neden" diye soran, hislerini kelimelere dökemeyen insanlara tercüman olmak istedim. Umarım bir nebze yardımcı olmuşumdur!
Ve evet yazının başında ki sorulara benim de verecek bir cevabım YOK!
Fakat içimin bir nebze rahatlaması için bildiğim tek bir yol var.
O da; her İNANÇLI İNSAN gibi, terazinin ayarını, adaletin kılıcını, KARMA' yı veyahut siz ismine ne diyorsanız onu çok daha fazla görmek !!!

1 Şubat 2016 Pazartesi

Pardon Konuşabilir miyiz? :D



Şeyyy.. Bence konuşabilmek kesinlikle bir yetenek işi. Tıpkı resim yapmak gibi, şarkı söylemek gibi, şiir yazmak gibi.. İyi konuşabilmek için de egzersiz şart! Ve tabi ki iyi bir konuşma; Bir hanımefendinin eteği gibi, ilgiyi sürdürecek kadar kısa ve konuyu kapsayacak kadar uzun olmalı..

Bu arada insanlar uzuun ve deriiiin cümleleri dinlemekten hoşlanır gibi görünseler de, aslında çoğu zaman basit ve anlaşılabilir olan şeyleri akıllarında tutabiliyor. Ve onları hayata geçirebiliyor.
Aranızdan bazılarını duyar gibiyim: "Aslı hanım her şey o kadar basitçe anlatılmaz" :D
Eee kimi zaman haklılık payınız da yok değil...
Belki de farkında değilsiniz fakat iyi konuşabilmek ve basitçe anlatabilmek bir o kadar da kolay. Nasıl mı?
Şöyle ki, her insan zaten çoğunlukla bildiği şeyleri duymaktan, okumaktan ya da görmekten hoşlanıyor. Sadece, o bilgileri bir yerden alana kadar aslında bildiğini fark etmemiş oluyor.
O bilgi sizden bir şekilde geldiği anda karşınızda ki kişinin zihninin deriiiin köşelerinde gezinmekte olan fikir bulutları, kendisinin henüz yapamadığı kadar iyi organize edilmiş şekilde aniden karşısına çıkınca, sanki ruh eşini bulmuş gibi (aslında bir süreliğine) kalbi pır pır ediyor, müthiş bir şevke geliyor. İşte tam o zaman sizin onu anladığınızı ve aynı dili konuşabildiğinizi düşünüyor. Kendisi gibi görüyor.
Neden? Çünkü Anlaşılmak büyük lüks! Çünkü aslında her insan önce anlamak değil, anlaşılmak istiyor.
(Biliyor musunuz ki o gönüllerde taht kurabilen yazar, çizer, şarkıcı, oyuncu ve konuşmacıların en büyük sırrı da budur.)

Şimdi bunu şu paragrafa kadar okuyan (benim de tahmin ettiğim) bir kaç şahsiyet oradan çıkıp;  "Ama Aslıcığımm sen bize bi'şey anlatırken hiç kısa kesmezsin ki, sadede gelene kadar on dereden su getirirsin, olayları dramatize etmeyi, tiyatral bir platforma sokmayı, uzun felsefik cümleler kurmayı da çok seversin" diyecek biliyorum.
Şimdi de kahkahaları duyar gibiyim :D
Onlara ilk paragrafı tekrar okumalarını öneriyorum.
Sanırım diğerleri konuyu anladı :D

O zmn size bide ballı lokum şarkısı gelsin :D
https://www.youtube.com/watch?v=AV_fcL_sj3Y

#GoodNight #atkedileri (!)