22 Mayıs 2013 Çarşamba

Tribine Bandım Canısı... ;)


Yahu şu insanoğlu ne karışık, ne komplike varlık. Nereden geldiği belli değil, nereye gideceği muamma..
Arafta bi haller ahh ahh.. Kendimi bildim bileli, düzenli olarak tribe giren insan ordusu var etrafımda.. Doğru duydunuz. Biri olmasa öteki, öteki olmazsa beriki, bir şekilde sürekli tribe giren tipler. (Ama bende bu tipleri kendime çekiyorum yani.) İlişkinin konumuna göre de "neye" tribe girdiklerini az/çok biliyorum. Hep hazırlıklı ve anlayışlı olması gereken yine ben olduğumdan "bilindik x tribi", "beklenilen y tribi" şeklindeki adlandırmalarla tespitimi yapıp, yavaş yavaş durumu düzeltip durumu rayına sokuyorum.. yani öyle yapıyordum! ?
Hayır, çok yakınında olan insanları anlıyor insan. Bir şekilde ilgi, sevgi, beğenilme, eğlendirilme, istediğinin gerçekleştirilmesi vs. vs. duyguları zamanında fazlasıyla aşılandığı için sürekli bir beklenti içerisinde olduğundan yapıyordur belki, belki de hayat kolaylaştıkça artan zorlaştırma içgüdüsünden deyip çekiyorsun bir şekilde (el mahkum, kendin ettin.) ama, dış kapının mandalı, 3. tekil şahıstan bile uzak bir şahsiyetin gereksiz tribini anlamamı ve çekmemi kimse beklemesin benden.. Yahu, sırf iki çift laf etmişiz, aynı ortamda gerekli zorunluluklardan dolayı bulunmuşuz diye, bu demek değildir ki biz arkadaşız yada sen bunu bana trip yada atar yaparak kullanabilesin. Orda duracaksın ey insanoğlu/kızı. He eğer ben hala susuyorsam efendilik sınırında, bu senin tribine katlandığımdan değil, kesinlikle terbiyemdendir.
Anlamıyor değilim, sizi de anlıyorum. Gerçek hayatta başrole çıkmak kolay değil, mecburen esas kız/oğlan olmak için bi film çevirmek zorunda kalıyorsunuz. Ama bana BULAŞMAYIN! Yanlış kişiyim canısı. (bu konularda kadınlar dansözse.. erkekler dört kol çengi.. hemde kadınlardan daha kıvrak...)

Eveettt size manşetten bir haber veriyorum sevgili 3. şahıslar; artık manasız triplerinizi, saçmasonik tavırlarınızı çekmiyorum. (Bende kredisi bol olanlar hariç, ama yinede bokunu çıkarmayın canımss :]) Çünkü; bende artık sizler gibi tribal enfeksiyona yakalandım. Daha kötü haber ise, tedavi sürecim biraz uzun sürecekmiş :) Veee bir flash haber daha; Düzenli sorun yaratıyorum bundan sonra efenim, ayrıca atarda dünya markası olduğumdan atarlancak bir sebep bulurum heralde.. Bundan sonra benimle olan ilişkiniz durmadan ayrılıp barışan manyak çiftelerden farksız olmayacak. Ya bu deveyi güdersiniz yada bu diyardan gidersiniz!! hahahhaa :D (Söz meclisten dışarı :])
Hava sıcak siz serin kalın kuzukelebeklerim :*



9 Mayıs 2013 Perşembe

Her Eve Bir Fitçiki Şart :)


 
Efenimmm "Fitçiki de kim/ne?" diye soracak olursanız, 
Fitçiki şu yanda gördüğünüz enteresan sevimli KEDİ.
Evet yanlış duymadınız, benim harika ötesi, ascıcıkk şişkomsu deli manyağı, sarman oğluşumun isimleri arasında son geldiği durum budur :) Asıl ismi Garfiti Rıfkı, fekat benim herkese uygulamış olduğum, ruh halime göre bir süre devam eden isim yakıştırmalarımdan (lakap) bu kedicik te nasibini aldı tabi ki.. Önce Fitfiti idi. (hatta benim Fitfitella ismimde buradan türedi.) Çünküsü benim oğluşum biraz hormonları fazla bir kedicik, kısırlaştırılmasına rağmen hala dişi kedi peşinde fitfit arayışında olduğundan "Fitfitçi Kedi Fitfiti" dedim, sonra bu "Fitçiki"ye dönüştü (sonrası muallak) :)

Neyse efenim tabi kedi haliyle bir kimlik bunalımına girdi. Şu anda pist dersin kaçmaz. Pisi pisi dersin bakmaz, gelmez durumda. Fitfiti fitfiti deyince bakar filan normal bir kedi değil anlıyacağınız (tıpkı bana benziyor kerata:]) Ama benim onda en sevdiğim özelliği de bu normal olmayan halleri.. Aslında tüm kediler biraz garip, başıboş, umursamaz, beklediğini vermeyen, hatta beklediğinden utandıran yaratıklar ama sanki bizimkinin extra gariplikleri mevcut gibi geliyor bana..
Örneğin, hafta sonları Gümüldür'e yazlığa gidiyoruz, tamamen yazlığa geçmeden de onu almıyoruz haliyle. Bütün haftasonu evde kaldığı için bizimki bir deliriyor, bir manyaklaşıyor sanarsın bu bizim sahibimiz. Eve döndüğümüzde bir yanda özlem dolu ama bir yandan da "bütün gün sizi bekledim nerede kaldınız geri zekalılar!" bakışları fırlatıyor. Sonra sevgi gösterileri yere yatıp şebekliklerine başlıyor onu sevemeden kapıdan salona geçiş yok! Hadi sevdin yeter mi? Yetmez! Mırnav mırnav peşinde. Amaç tuvaletimi temizle. sanki bütün hafta sonu evi yemiş gibi sıçıyor piç kurusu. (Yapcak bişi yok yiyiyor, sıçıyor adam) Mecbur temizliyoruz, temiz kum koyuyoruz öyle susuyor. Yemi tazeleniyor azcık mamadan tırtıklıyor, ee kendini de sevdirdi senle işi bitti tabi hemen uykuya... peki nerde uyumalı? 
Tabiki pc'mi koyduğum yerde.. Bir kere benim küçük oğluşumun, küçük pc'mle eve geldiği günden beri bir alıp veremediği var. (Nedenini çözemedim) nereye koysam onu itekleyip oraya yatıyor Fitçiki bey. Ayrıca tam uykuya da dalmıyor, klavye ile bir şeyler yazmaya başladın mı oradan bir pati, hemen bir pançik eline hadi bakalım oyun zamanıııı :) "bu evin efendisi benim" der gibi efe efe yürürken, ortada bir poşet gördü mü içine giriyor. Mesela ben evde koşturan poşetler görünce hiç korkmuyorum. Çünkü Fitçiki var :) Poşet yoksa ortalarda mutlaka folyolardan yaptığımız küçük toplarından birini buluyor (evin her yerinde bi tane vardır) patileriyle sürüklemece oynuyor, evin bir ucundan bir ucuna at gibi koşturuyor (şaklabanlıkta dünya markası) Tam yatmak üzereyim, gözümden uyku akıyor ve işteee Fitçiki paşanın amaçsız istek saati... Tam 3 saat daha beni ayakta dikebilme potansiyeline sahip bir kedidir kendisi. Saklambaç oynamak isteyebilir mesela, çok zevklidir ama hep o saklanır :D Tv seyrediyorsak onun tepesine tüneyebilir, patisini sarkıtır. "Benle ilgilenmezsen kafanı gözünü kırarım" miyavlamasını da peşin sıra gönderiverir. Bu arada tam bu vakitlerde balkon sefası yapıyor beyimiz. Balkon demirlerinden aşağılara bakınıyor kedileri aşağıya topluyor filan.. Bazen de kafasını iyice uzatıp aşağılara bakıyor koca kafa. hiç mi başı dönmüyor? düşüvercek diye ödüm patlıyor. İki parmak balkon demirine değil sanki salon salomanj yerde paşamm o kadar da rahat. Yaşı ilerledikçe dünyanın, kainatın sırlarına vakıf olduğunu filan düşünmeye başladım. Pek bilmiş tavırlarda. Kavga kıyamet içeri aldıysan tamam. Yatınca da en geniş yere ve yatağın en orta göbeğine yattığı için böyle diken üstünde uyuyoruz tabii.. Birde ışıktan hiç haz etmiyor haşmetmah (göz bandı yapıciz ona) uyurken ışıktan rahatsız olup patisiyle yüzünü kapatıyor, mecbur örtüyorsun üstünü hemen örtünün altına kaçıyor :)
Bütün günler 3 senedir böyle geçip gidiyor işte.

Buraya kadar okuduklarınız ile bir kedi ile yaşamaktan vazgeçmiş olabilirsiniz.. Amaaaaa aslında herşey göründüğü kadar yorucu değil kuzukelebekleri..
Bir kere benim oğluşumda, diğer tüm kediler gibi çok güçlü bir ANTİDEPRESAN. Kediler siz onları sevdikçe mayışır, mayıştıkça sevme isteği uyandırırlar. Hayatta ki tüm dertlerinizi onların yanında unutabilirsiniz. Tüm negetif enerjinizi, o koskocaman gözleriyle baktıklarında silip götürme potansiyeline sahiptirler. Sinirli, hüzünlü, gergin olduğunuz anları hep bilirler, sezgileri çok kuvvetlidir. Televizyon izleyip, müzik dinlerler, hatta şarkı söylemeye çalışırlar sizinle konuşmaya da çalışırlar. Tam o halleri inanılmaz sevimlidir. Genellikle hijyen ortamlarda dolaşmayı sever devamlı kendi kendilerini temizlerler, doğuştan tuvalet terbiyesi almışlardır. Lazerle duvarda yaptığınız ışıkları yakalamaya çalışma çabaları ayrı bir komedidir, kahkahalara boğulursunuz. Koskocaman yataklar, ferah, geniş, rahat mı rahat yerler dururken sıkış tepiş yerlerde fosur fosur uyurlar. Yatağa sizden önce girip ısıtırlar ama en geniş yeri onlar kaplar. Vee uyku onlara öyle bir yakışır ki; uykusu saklanıp daha sonra izlenebilecek kadar mükemmel varlıklardır.

Bence diğer kediler de Garfiti kedisi gibi bu kainatın en mükemmel ve en enteresan yaratıkları.. Garfiti kedisi, "Bir canlıdan sorumlu olmak" duygusunu bana aşılayan yegane varlık. Onunlayken hayatımda heyecan hiç bitmiyor. Kapağı olmayan kocaman bir akvaryumun içinde yaşayan iki balığımla benim odamda birlikte yaşayabilen ve yemeye yeltenmeyen zeka küpüm o benim, ıslak mama yedikten sonraki yalanışı, sinirlenince durup kafa tutuşu, uyurken suratının aldığı o hal, patilerini yalayışı, upuzun bıyıkları, kocaman kafası, peşimden koşuşu, her şeyi harika oğluşumun.. Ailemden bir parça gibi, çocuğum gibi "bir gün onu kaybedersem nasıl dayanırım"ı düşünmek bile tüylerimi ürpertiyor. Evimizin göz bebeği, oğluşum, dert ortağım, antidepresanım, psikoloğum, can yoldaşım, hem oyun hem yatak arkadaşım, en güçlü motivasyon kaynağım, ilham perim, kısacası HERBİŞEYİM!! Fitçikim.. 
Her işin sonunda, her sokağa çıkış ve programın bitiminde tek sevindiğim an eve dönüş yolu... 
Çünkü evde beni koskocaman gözlerle bekleyen bir KEDİM var.
Sizce de her eve bir Fitçiki lazım değil mi?

2 Mayıs 2013 Perşembe

Önemli olanı bildin mi? "Gerisi heeepp oyun havası" *-*


Düğün sezonu açıldı.. Birbiri ardına eş, dost, akraba düğünleri kapıdadır kuzukelebeklerim..
Benim de çok yakın iki arkadaşımın düğünü yaklaştıkça "ne giycem? saçım nasıl olcak?" Bir tarafta nedimeyim, "harika olmam lazım" derdi almış başını gidiyorken ve tam bunlarla ilgili kafamda seneryolar oluşturuyorken, birden bire "acaba düğünde arkadaşlar piste çağrıldığında hangi şarkıda oynamalıyız" düşüncesi geliverdi aklıma... (Ahahahha gerçekten çok egzantrik bir beyin yapım olduğunu kabul ediyorum..)

Şimdi bir kere ben, eğer düğün sahibi yakın akraba, arkadaş falan filansa pistten aşağı inmeyen güruhtanım.. Bildiğin içimden oryantal, halay başı felan çıkar benim. Yeni yeni oynama stilleri bile yaratmışlığım vardır. Hatta "herkes bacağını istediği yöne atsın hacıııı" şeklinde, halay koreografisine liberal yaklaşımlarım da mevcuttur :) Ayrıca o nasıl kendinden geçmedir arkadaş. farklı bir şeye dönüşüyorum ben piste çıkınca yahu :)

Benim gibi olanlar her düğünde mevcuttur, bizler tüm düğünlerin aranılan kişisiyizdir, eğlenceyi ateşler ortama renk katarız.. (ayrıca en büyük faktör pisti doldururuz :])
Bir de bizim tam tersi gurubumuz vardır ki, her düğünde köşe minderi gibi oturup geri giderler. (Hayır belki gerçekten star ışığı yok, benim ki gibi :])
Tabi ki bunun bir çok nedeni olabilir. Örneğin, her zaman yeteri kadar kadınsal kıvraklığa sahip olamadıklarından ötürü kişiler bu dezavantajı bildiklerinden piste çıkıp, estetikten uzak, yalı kazığı gibi ortada durmak istemezler. (kesinlikle haklı bir sebeptir) Bir de gerçekten oynamak istemediklerinden çıkmayanlar vardır piste. Ya da nazlandıklarından kalkıp oynamayanlar..
Veeee her düğünün olmazsa olmazları, "zorla oymaya kaldırıcılar" vardır.. (benimde çoğu zaman aralarına katıldığım bir gruptur çok fazla diretmeyen cinsinden) Bu grubun olmadığı düğün yoktur. Özellikle kadroları vardır ve görevlerini başarıyla yerine getirdikleri takdirde ekstra primler almaktadırlar. (Alkış bazında efenimmm, lütfen yanlış anlaşılmasın :]]) "ben oynuyorum ya da biz oynuyoruz sen nasıl olur da oynamazsın? nasıl olur da standarttan saparsın?" tarzında ki düşünceleriyle önce kaş göz işareti ile taciz etmeye başlarlar "kalksana yavrucuğuummm".. Olmadı üşenmeden gelir kolunuzu koparırcasına çekiştirmek suretiyle sizi pistin ortasına atıverirler. Ezberlenmiş laflarından biri de "biz biliyoruz da mı oynuyoruz" dur. Sonrasında "bu düğünde oynamıcan da hangi düğünde oynucan?" devamında da "iki sallanıcan olacak bitecek." gelir.. Bu gruba direnmek pek iyi sonuç getirmez..

Bir de halay başı çekenler vardır, (ahanda işte ben o gruptanım :) sahnede ki assolist edasıyla poza girer, alır mendilini eline onun vermiş olduğu güç ile artık tek başına bile çekebilir halayı, öyle istemem yan cebime koycu nazlı bebeklerle uğraşmaz, kimseye muhtaç değildir. hey yawrum heeyyy :))
Bu arada, düğünün sonlarına doğru ilk başlarda nazlandığı için piste çıkmayan kızlarımızın artık o kızlarımız olmadığı çok görülmüştür. "Aaaa ölümü gör kalkmazsan, erkek tarafıyız ayooool" diye zorla oynamaya kaldırılan nazlı kişilik, boyun hafif bükük, yüzde "offf ağır bir insanım ben aslında, adettendir diye oynuyorum" ifadesi... Önce eller minik minik kaldırılarak oynamaya başlar. Bir süre sonra etraftakilere bakıp, ahbaplardan, akrabalardan da alkışlarla destek alarak, en güzel gerdan kırma hareketleriyle, kalça sallamayı sağdan soldan attırarak bir oryantel kıvamına gelir, sonrasında millet "ölümü gör otur artık yaw..." demeye başlar ki düğün biter.. İşte bazen olanların önüne geçemiyor insan. :))

Erkeklerin de büyük çoğunluğu bu düğünlerde oynamayı hiç haz etmeyen taraftadırlar. Onlar izlemekten hoşlanan populasyondandır.. (Oynamamalarında tabi ki hayır vardır.)
İnsanda bir kıvraklık olur, biraz esneklik. Yok, yok. Onlarda ki kıvraklık en fazla halı sahada ortaya çıkar. Bir de......... :)
Bu arada bence, erkeğin kesinlikle çok kıvrak olmayanı ama süs çiçeği gibi de durmayanı makbuldür ;)

Sonuç olarak bence düğünlerde oynanılır efenimmm.. Özellikle sevdiğimiz kişilerin düğünüyse, tarzdan imajdan sıyrılıp sadece o ana odaklanmak gerekir. Onlarla birlikte keyif almak elzemdir. Sevdiklerimiz ve onlarla geçirdiğimiz vakitlerimiz, paylaşımlarımızdır önemli olan. Gerisi heeepp oyun havası :)


Haydi kalkın oynamaya, Aaaa oturmaya mı geldikk ayooollll??