27 Aralık 2015 Pazar

Bugün ANNEŞKOZUMUN DOĞUM GÜNÜ' ydü. Bu yazı da O'na HATIRA olsundu

Daha küçücük bir kız çocuğuyken, onun müthiş topuklu ayakkabılarını giyerek başladım ona özenmeye. 'Bir gün büyücem ve o süper topukluları ben giyicem' diye diye dolandığımı hatırlıyorum evin koridorlarında.. Ayakkabılar büyük tabi, düşmemek için daha da büyük çaba harcardım. Üstümde de onun üstü güpür dantelli siyah kadife elbisesi. Elbisenin içinde kaybolduğumu atlamayalım :) Sonra büyüdüm ama ayak numaram da büyüdüğü için kendi topuklulularımı almak zorunda kaldım :D Zoruma gitmedi değil.. Zaten iki kızkardeşimden sonra o canım topuklularında belleri kırıldı hep. Kıyamam!! Neyse ki hepsi birbirinden kaliteli kıyafetleri olduğu için hala giyebiliyorum. Hele ki o pırıltılı, taşlı tuşlu takıları yokmuydu, tak takıştır oynardık kardeşlerimle. En sevdiğim şeylerinden biri de çıkmayan kırmızı rujuydu. Sürerdim, çıkmazdı, tabi hemen anlardı. :) Yine de o kıyafetleri, ayakkabıları, takıları ve makyaj malzemelerini kullanmak inanılmaz haz verirdi bana üstelik hayallerime de ilham verirdi.. İşte böyle böyle başladım ona benzemeye..
Mutfağa girdiğinde harikalar yaratmayı nasıl başardığını anlamam için büyümem gerekti. Evde bozulan her şeyi - tost makinasından televizyona kadar- tamir edebilme yeteneği nerden geliyor hala çözebilmiş değilim.
Bir de evin içinde bile hem de gece yatarken bile, her daim hazır ve bakımlı olma güdüsünün kesinlikle içten geldiğini de anladım. Çünkü çocukken de böyleydi şu anda da böyle. O gen bana geçmemiş, bende yok o kesin :) Pijamalarım ve sarı polarımla aşk yaşadığımız doğrudur..
Ayrıca önceden süper kahraman ya da uzaylı olduğunu düşündüğüm zamanlar da çok oldu. İnsan hiç mi hastalanmaz, yataklara düşmez, bi yıkılmaz arkadaş? dağ gibi durulur mu? Baya bi araştırma yapmıştım. Ciddili uzaylı olduğunu düşündüm zaar. O dururdu. Hala duruyor. MAŞALLAH! Tabi şu sıralar şeker, nefes darlığı ve tansiyon problemlerinden muzdarip lakin aramızda kalsın, azcık şımarıyor gibime geliyor :D
Önceden, bütün bu müthiş özelliklerin hepsi tek bir kadın da nasıl olur ve nasıl bu kadar şık durabilir derdim kendi kendime, bir ufacık ucundan benzesem nasıl müthiş bir kadın olurum derdim. HeheHeyt be derdim.
Şimdi, benzedim mi bilmiyorum. Lakin, tüm kavgalarımıza, kuşak çatışmalarımıza, birbirimizi anlayamama durumumuza rağmen, ben hala bi inceden ona özeniyorum. Hala azcıcık ucundan benzesem diyorum.
O kim mi? O benim ANNEM!
Anneşkozum, Marioçi Kadınım. İlhannam. İdolüm.
İyi ki VARIM! NEFESİM! HERBİŞEYİM!
İnşallah uzun ömürler yanıbaşımda olur.
Veeeeeeeee
Bugün Doğum Günüydü.
İyi ki DOĞMUŞTU!
Bu yazı da Anneşkozuma hatıra olsundu :)

24 Aralık 2015 Perşembe

Bu Bir Manifestodur!!

Sadece ve sadece güdüleriyle yaşayan, kendi yaşamını güvenceye alma ve karnını doyurma gibi temel sebepleri dışında kimseye zarar vermeyen, acı çektiğini, yardıma ihtiyacı olduğunu dile getiremeyen, bir parça merhamete, sevgiye muhtaç olan, ufacık bir ilgiye sadakatle bağlanan, fakat buna rağmen zehirli bir etle öldürülen köpekleri, tecavüz edilen kedileri, canlı canlı derileri yüzülen tavşanları, sırf eğlence olsun diye sapanla vurulan kuşları vb. canlıları, kötü niyet, kalleşlik, maddiyatçılık gibi tamamı insana ait olan en aşağılık duygu ve düşüncelerle kendi türü dışında ki canlıların yaşam haklarını gönül rahatlığlıyla bitirebilen, tecavüz eden, işkence yapan, dünyayı yakıp yıkan, her türlü alçakça davranışını ustalıkla savunan hatta bunları rahatlıkla ulvi sebeplere bağlayabilen, evrende bir zerre olduğunun farkında olmadan, kendini dünyanın merkezi, dünyayı da kendi evinin penceresi ve televizyon ekranından ibaret sanan, kafası boş, kalbi taş, vicdanı olmayan insan kisvesi altında gizlenen pisliklerden daha fazla önemsiyorum evet..
Ve üstüne üstlük kutsal bir kitapta "yaratılmışların en şereflisi" gibi bir sıfatla yer alan insanoğlundan, insanlığımdan utanıyorum!
Bu dünyada nefes aldığım müddetçe, ömrüm tükenene kadar da hayvanları seveceğim, besleyeceğim, savunacağım, insanlardan da daha çok önemseyeceğim!!
Bu yazıyı yazmama sebep olan PASCAL rahat uyu!!
Bu gökler altında her zulmün elbet bir cezası vardır.
Kahroluyorum!! ve tek dileğim bir gün aynı muamaleyi görmeleri..

3 Temmuz 2015 Cuma

Zavallı Kalbime Nasıl Kızarım? Kızamam ki..

Kaybettiğini düşündüğü an insan. Böyle yıkık biçimde yerde yatarken, tüm ağırlığını toprağa bırakıp kendini salmışken, hala bir çıkış yolu düşünüyorsa, gerçekten yenilmiş sayılmaması lazım bence..
Çünkü bir çıkış için yazmayı seçtim.. :D

Haydi başlayalım..
Şimdi şöyle ki, üzerine zibilyonlarca şey yazılmış bir duyguyu yaşarsın.
Hem de uzun, upuzun bir aradan sonra..
Seviyorum yahu dersin. Aslında sevmenin demesi de olmaz. Çünkü ya çok seversin ya da hiç sevmezsin. Lakin gel gör ki, karşında ki yanlış kişidir. Sen içten içe bilirsin de hani.. Vee bile isteye, göz göre göre gel kandır beni dersin.. Gel kalbimi kır! Bunun bir izahı da yoktur. Zaten aşk izahı olan bir durum da değildir. Ama sen yine de inatla bir izah ararsın. Kafanda deli sorular neden? Neden ? Neden?
Aslında cevap; (bir yerde okumuştum) erkekler narsist, kadınlar pansumancı hepimiz biraz ruh hastasıyızdır.
Bunu da bilirsin. Ve bilmek, her zamankinden daha çok sıkıntı verir. O an için bilmemeyi dilersin tüm kalbinle..
"Onu hiç bilmeseydim, tanımasaydım, sevmeseydim görünümlü keşke yanımda olsaydı" larında yanında beliriverir.
Böyle bir ruh daralması, zihin karmaşası, mide bulantısı..
Allah ne verdiyse hissedersin işte!
Alırsın bir kitap okursun ya da film izlersin, olmadı müzik dinlersin, kısacası bişeyler düzelsin istersin.
Düzelmez canım. Kronik hastalık gibi arada gelir, kendini hatırlatır, darmadağın eder gider. Hiçbir şey kar etmez!!!
Bu arada şu an düşündüm de; Şu Nietzsche'ye yanlış sevgiliye hissettiklerimizi unutturma yöntemlerinin ne kadar başarısız olduğu hakkında iki kelam edebilmeyi de çok isterdim hee.. Karşımda filan olsa şu an bu kafayla anca ağlarsın derdim ilk önce. Net! :)
Neysee yaa gene çok yazdım.. Gidiyorum.. Kendi düşen ağlamaz diyorum..
Peki, "Çıkış ne" mi?
'Unutma Dersleri' kitabın da Nermin Yıldırım'ın da dediği gibi; "Şimdi ben, çocuklar gibi koşarak gittiği bir oyunu düşerek bitirdi diye, zavallı kalbime nasıl kızarım?" değil mi? Kızamam ki...


19 Haziran 2015 Cuma

Zamanı mı gelmişti??

Bunu neden şimdi yazıyorum inanın bilmiyorum.
Niye bu kadar bekledim?
Melike aradığında, bana anlattıkları ile saklı anılarımı mı depreştirdi?
Ya da şu an bir başkasına çokta farklı olmayan hisler beslediğimi düşündüğüm için mi??
Yoksa sadece zamanı mı gelmişti?
Bilmiyorum!!
Sadece yazmak istedim..
Artık paylaşmak ve belki de azad etmek için..

Bir adama aşık oldum yıllar önce..
İlk görüşte, İlk AŞK!!
Tüm imkansızlıklara rağmen bir araya gelebilmiştik yaa,
Belki zor olduğundan güzeldi.
Dünyanın, daha önce asla görmediğim ve var olduğunu dahi bilmediğim bir noktasını görebilmemi sağlamıştı.
Onunla birlikteyken sahip olduğum ritm ve yoğunluk...
Onun yanında geçiremediğim her dakika için çektiğim acılar...
Hatta çoğu kez onun yanındayken bile iki zıt duyguyu bir arada hissetmek..
Aynı anda hem bu kadar mutlu, hem de bu kadar perişan olunabileceğini bilmezdim.
Onunla öğrendim..
Ve yıllar geçti üstüne başkalarını sevdim, oda sevdi.
Hatta evlendi. (Benden önceki sevgilisi ile)
Ama biliyorum ki onun kalbimde ki yeri hiç değişmedi.
Hiçbir zaman birlikte olamayacağımı bildiğim birini gizli saklı orada tutmak bazen sızı veriyor evet ama mutlu da ediyor. (kabul manyağım :D )
Çünkü hala hayatımda sahip olduğum en güçlü renk o.
Tonları farklı başka renkler girmiş olsa da hayatıma ve hatta girecek olsa da, onun renginin parlaklığı hep baki kalacak sanırım..
Bu arada düşündüm de..
Evet sanırım sadece yazmak istemişim..



4 Ocak 2015 Pazar

Her Yıl Bir Tür DELİLİK :)

Hayatım boyunca, eşten dosttan, hısım akrabadan ve dahi beni yeni tanıyan insanlardan en çok duyduğum sözlerin listesini yapsam, listenin zirvesinde; "sen tam bir delisin yaa" ve "bu nasıl bir kafa sırrını ver de, biz de yapalım" başabaş gelirler zannımca.

Kesinlikle şikayetçi değilim bunları duymaktan. Hatta ilk defa deli olduğumu söylemesini istediğim biri, bana deli olduğumu söyledi bu sene.. 2014 ' e damgasını vuran şey buydu benim için.. Bana "hayatta karşımıza bizi yaşama bağlayacak kadar "kaçık" insanların çıkabiliceğinin kanıtısın sen.." dedi. Bence hayatta aldığım en güzel iltifatlardan birisiydi bu.. :)  (Bunu sadece bir deli iltifat olarak görür heralde )

Peki siz hiç derdinin içine mizah katarak anlatan insan kadar eğlencelisini gördünüz mü?
Ben gördüm!!!
Gerçekten acısını rahatça yaşayıp sanki hiç etkilenmiyormuş gibi ve hatta ne zaman hasta olsanız acı bir ilacın üzerini şekerle kaplayıp uzatan anne eli gibi mizahla süsleyip anlatabilen insan pek aklı başında gelmez insanlara.. "yazık sıyırdı" derler.. Ben severim ve takdir ederim, çünkü bende öyleyim.
Bu insanlar; İnsana kendini şaşırttırır. Sordurur. Yol kaybettirir ama hiçbir şey buldurmaz. Bulunan hep bir parçadır, aranan ise her şey.
Çünkü normal şeylerin pek çok açıklaması olabilir. Ama acayip şeylerin?? Zorlasan anca 1 tane...
İşte bu nadir olan şey düpedüz DELİLİK!

Ve işte benim her yılım bu deliliklerle doluydu.. 2015 için de bu deliliklerden istiyorum. Bu tür DELİLER daha çok girsin hayatıma.. Skalamda daha çok renk istiyorum, daha çok ton... Daha çok sorayım ve daha çok arayayım. Bulamasam bile mutlu olayım..
Ayrıca hani şu benim yaşadığım kafayı merak edenlere; "tek çareniz benim masamda kendinize birer kadehlik yer açabilmenizdir." diyorum.. (En nihayetinde ben, bizim grubun "Baş Deli" siyim)

Bu arada etrafınızda ki delileri de, beni de rahat bırakınız. Lütfen! Bırakın bazıları olması gerektiği gibi olsun.. Çünkü kusurlar güzelliktir, delilik ise zekilik ve tamamen saçma biri olmak tamamen sıkıcı biri olmaktan daha iyidir. Hem işler çığrından çıktığında bir deliyi delilik yapmamaya ikna etmeye çalışmakta bir tür delilik olabilir hatırlatayım dedim..

Saygılar!! MUTLU YILLAR!! Bol DELİLİKLER :)

http://www.youtube.com/watch?v=7JJH5GZPJNw